25 Aralık 2016 Pazar

Balhatun Anne Oldu 👼

Merhabalar,çoook uzun bir aradan sonra tekrar blogtayim. Söz,nişan,düğün,balayı derken balhatun simdi de anne oldu ☺

Tüm günleri tek tek yazmak isterdim lakin şimdilik vakit kısıtlı o sebeple doğumumdan bir giriş yapayım. Firsat buldukça hem eski günleri hem bugünleri düzenli olarak yazmaya çalışacağım ☺


Evet 12 mart günü yaptığımız gebelik testinde o çok istediğimiz çift çizgiyi gördük ❤ 7 Nisan da ilk kez o ekranda minicik kesesini görünce dünya bizim oldu ❤❤❤ Derken rutin kontroller vs zaman akip gitti 13 haftada bize bir oglumuzun olacağını söyledi doktorum ama 16 haftada bu kez bir prensesimizin olacağını öğrendik 😊

Rutin hale gelen bel ağrım dışında oldukça rahat bir gebelik geçirdim. Ancak 36.haftaya geldiğimiz once plesanta da kirecleclenme yani bebegin esinin yaşlandığını ogrendik. Ardından da vücudumda özellikle gece artan bir kaşıntı meydana geldi yapılan testler sonucunda "gebelik kolastazisi" teşhisi konuldu. Üstelik  2cm de açılmam varmış, doktorum düzenli kontrol şartı ile bebeği tutabildigimiz kadar tutalım dedi.

38.haftaya kadar 3 gunde 1 nstye baglaniyordum her defasında sancı çıkıyordu ama ben hissetmiyordum. Üstelik kaşıntı giderek artıyordu. 38+0 da kontrole gittiğim de açıklık  4cm olmuştu,istişare edip doğumu başlatma kararı aldık.

Evet o büyük gün gelmişti. 7 kasım sabah 9.20de hastaneye yatisim yapıldı. 13.00a kadar kendi kasılmalarimla açıklık 7cm olmuştu. Doktorum bir miktar suni sancı ile desteklemenin doğru olacağını söyledi. Ve 13.20 de suni sancı almaya başladık. Hissetmediğim o sancılar yavaş yavaş artmaya başladı. Saat 15.30 gibi artık ağlıyor ve bir an evvel doğurmak istiyordum. Derken saat 16.10 da son kez dogumhaneye girdim ve 16.21 de cennet kokulu kızım kollarımdaydi. O ilk an ilk kucağıma alisim,ilk temas mükemmel bir duyduydu. Rabbim dileyen herkese nasip etsin insallah ❤🙏

Böylelikle Balhatun artık anne oldu ❤


16 Ağustos 2014 Cumartesi

Eyvah Çeyiz Zamanı !

Evet eğer benim gibi "Aman kızım herşey zamanı gelince olur ! Sen takma kafana bir günde hallour " diyen bir babanız varsa sanırım aynı kaderi paylaşıyoruz...

Yetişmiyor Cancağızım... Öyle bir günde olmuyor. Olsa da içimize sinmiyor işte. Bu yüzden sizlere bir çeyiz listesi yayınlıyorum. Benim işime yaradı umarım sizinde işinizi görür...



21 Nisan 2014 Pazartesi

Pratik bir meze havuç salatası :)

Mutfağa alışmaya çalışırken ikinci denemede tam kıvamında oldu havuç salatam :) Kahvaltı sofrasında veya akşam yemeklerinde kurtarıcı oluyor bu tür şeyler... sıra geldi malzemelerimize...

Malzemeler

*4tane orta boy havuç
*1 yemek kaşığı sıvı yağ
*2 su bardağı yoğurt
*2 yemek kaşığı mayonez

Havuçlarımızı yıkayıp güzelce rendeliyoruz. 1 yemek kaşığı sıvı yağla güzelce soteliyoruz. ardından 10 dakika soğumaya bırakıyoruz. Bu sırada yoğurt ve mayonezi güzelce karıştırıp ardından soğuyan havuçlarımızı yoğurtla buluşturuyoruz. Vee mezemiz hazır :)




17 Nisan 2014 Perşembe

Aybala Ece için bebiş kurabiyelerim :)

Efendim malumunuz mutfak işlerinde biraz acemiyim ama 3. denemem de ortaya enfes kurabiyelerim çıktı tarifimiz "Papatya Kurabiye" ile aynı. Ama işte ortaya çıkan kısçemin şansına enfes kurabiyeler....




Fatıma (s.a)..!

Allah’ın adıyla
Peygambere kucak açan, Muhaciri yüreğinde barındıran şehir Medine. Kendi akrabaları tarafından dışlanmış zalimler tarafından memleketinden çıkarılmış mazluma sahip çıkan şehir Medine. Hakkında ne yazılırsa yazılsın ne söylenirse söylensin anlatılamayan anlatılınca da anlaşılmayan şehir Medine. Güneşin yakıp kavurduğu yollarında, yolda kalmışlara sığınak olan, anlatılırsa eğer, Müjdelere alışkın olan diye anılsın denilen, müjdelere alışkın şehir Medine.
Hicret’in ikinci yılı, Medine sokaklarında bir müjdeci koşarak arşınlamakta yolları. Yollar müjdecinin ayaklarıyla toza bulanırken, Medine seması müjdecinin sesleriyle yankılanıyor. Medine ahalisi heyecanlı Medine ahalisi meraklı. Medine o zamanlar fakir şehirdir, bu yüzden bineği olmayan müjdecinin üstü başı yırtık saçları geldiği yolların tozlarıyla kınalı.
Medine’nin topraktan yapılmış sokaklarında müjdecinin sesi yankılanıyor. Kimdir nedir bilinmiyor ama Medine’nin ahalisi müjdecinin Muhacirlerden olduğunu anlıyor. Ardından meraklı bakışlarla peygamberin gelişini karşılayan Ensarlar gibi Medine’nin yüksek tepesine çıkıyor.
Ve konuşmaya başlıyor müjdeci Medine ahalisinin meraklı bakışları arasında. Sanki Cebrail arştan inmiş konuşuyor yerle gök arasında. Kimisinin tanımadığı kimisinin anlamadığı şeyler söylüyor müjdeci. Ve birbirlerine müjdecinin getirdiği haberi söylüyor Medine ahalisi;
“ Ey Ehl-i Medine, Ali nerede?”
Ali, Peygamber’in amcasının oğlu, Ali, Medineli Müslümanların düşmanı olan Kafirlerin tek korkusu. Ali, hani Medine şehrinin yeni mimarı, Ali, hani o gelmeden Şehr-i Medine’ye girmeyen peygamberin en yakın akrabası.
Herkesin meraklı bakışları ve soruları arasında birisi çıkarak söze başlıyor;
Ali, o rüku ile secde arasındadır, Ali, bedeni bizle ruhu semalardadır. Gündüzleri geçimini kuyu kazmakla sağlar geceleri ise rabbinin huzurunda nefesi kesilinceye kadar ağlar. Bir hurmalık var onun yaptığı işte bu taraftadır, Ali dediğin şahsiyet işte o hurmalıklardadır.
Aradığını bulmanın sevinciyle iner müjdeci Medine’nin en yüksek tepesinden ve varır semalara semalarda seyreden Ali’yi bulmanın ümidiyle. Nasıl bulmanın değil bulunca ne yapacağı düşüncesiyle cesaretini alır onu bulduğunda yanında getirdiği müjdesinden.
Ali, Kunut tuttuğu ellerinde kazma, çocuğunu okşayan bir babanın şefkatiyle vurur toprağa. Müjdeci meraklı bakışlarıyla, bir taraftan Ali’ye bakar bir taraftan yeşermeye yüz tutmuş hurmalığa.
Selam verir heyecanla ve selam verir toprak, babasıyla. Ali baktıkça müjdeciye müjdeci susar ve ardından Ya Ali! Der müjdeci getirdiği müjdenin ağırlığıyla.
Ya Ali! Diye devam eder müjdeci, Muhacir ve Medinelilerden çoğu kimse Peygamber kızı Fatıma’yı istemeye gitti ve peygamber hiçbirine vermedi, biliriz ki, peygamber sen şimdiye kadar ne istemişsen yok demedi.
Ali, biraz mahcup biraz heyecanlı bu müjde karşısında, biraz mahcubiyet birazda şaşkınlık yaşar. Müjdeciye dönerek;
Kendisine bile bakamayan Ali’ye peygamber kızı Fatıma nasıl bakar.
Susar bu söz karşısında müjdeci. Ve bu müjde Hicret zamanına götürür Ali’yi.
Ali, evinden bile çıkmayan peygamber kızı Fatma’nın cemalini görüşünü hatırlar. Zaten değil mi ki, aşk, Ali ile Fatıma ile başlar.
 Medine’ye hicret ederken önlerini keser bir grup kâfir güruhu. Ali’nin kalbi üç Fatıma ile hicret etmenin sevincini yaşarken kimin haddine onun kalbine salmak anlamsız olan korkuyu. Bir kâfir çıkar önlerine ve ürkütür Peygamber kızını taşıyan deveyi ve ürken devenin yularını tutmaya çalışırken Ali, görür peygamber kızının o nur cemalini.
Aşk bazen dilsiz eder insanı, Aşk bazen de çözer tüm dilleri. Ama Aşk Ali ve Fatıma’dan var olacağı için hiçbir anlam ifade etmez şimdilik. Fatıma’nın aşkı iffet, Ali’nin Aşkı mütevazılık.
Gece olur Medine’de, Ali’nin gecelerde kayboluşları başlar. Her zaman böyledir hurmalıklarda, Ali ne vakit ki kaybolmaya başlar ilahi dergâhta, başlar işte o vakit nefesi kesen ağlayışlar.
Ve nöbet değişimi Medine’de. Ay gider ve güneş gelir. Ali, hurmalıklardaki hicrandan, Mescitten yükselen “Hayye alal Felah” sesine gelir.
Zaman bugün hızlı akar Medine’de. Öyle ki, Medine de sevinçle gün bile ortaya gelir. Medine ahalisi sokakları ve pazarları her gün olduğu gibi arşınlarken, peygamber evinde büyüyüp sonradan bu eve nadiren uğrayan Ali, edep ve hayâ ile uzaklardan gelir.
Peygamber evine varır ağır ağır. Ve peygamber “bana yardımcı olacak kimse var mı” diye sorduğu günde ki gibi ellerini kaldırır peygamber kapısını çalmak için.
Çalar kapıyı Ali, kalbinin çarpıntısıyla ritim tutarak. Ve peygamber kapısı açılır semanın kapısı açıldığındaki gibi Ali’ye bakarak.
Selam vererek girer içeri Ali biraz heyecanlı birazda mahcup şekilde. Otururken peygamberin dizi dibinde öylece susar ve konuşmaz. Peygamber sordukça cevap vermekten hayâ eder Ali, ve konuşur peygamber; Ya Ali! Sen ne zaman istedin de sana yok denildi peygamber evinde.
Ve cesaret alır Ali, peygamberin sözleriyle. Ve süsler en güzel cümleleri kendi belagatı ile. Ya Resulullah der, Allah’a sordum takva istedi, seni gördüm yardım istedin. Cebrail’e sordum Kemal istedi, gönlüme sordum Fatıma istedi.
Ve kalktı peygamber Fatma’nın odasına gitmek için. Zamanla birlikte durmaya başladı Ali. Peygamber, Ali’nin sözlerini ulaştırıp Fatıma’da görmeyince rahatsızlık belirtisi, işte o vakit düğün dernek hazırlığı yapmaya başladı gökyüzü ahalisi.
Ama her sevinç uzun sürmez, Ali’nin kalbidir bu Allah’tan gayrisine izin vermez. Peygamber sorunca neyin var mehir için. Fakirlik sebebi kemirmeye başladı yüreğini Ali’nin.
Bir kılıç, bir deve ve bir zırh. İşte tüm bunlar Ali’nin mal varlığı. Peygamber zırhını sat dedi Ali’ye ve bir zırh Fatıma’ya oldu mehriye.
Önce kurbanlar kesildi ardından peygambere soyu kesik diyenler. Ensar ve Muhacirler vardı Ali’ye tebrik’e gelenler. Bununla birlikte büyük bir yemek meclisi tertip edildi, işte o fakirlerde gördüğünüz gömlek,o gün peygamber tarafından Fatıma’ya düğün hediyesi edildi.

11 Nisan 2014 Cuma

O gece Sendin gelen Ya Hz. Muhammed (s.a.v)...

Arşın kubbelerine adı nurla yazılan,
İsmi semada Ahmet, yerde Muhammed olan,
Yedi katlı göklerde Hak cemalini bulan,
Evvel ahir yolcusu, ya Hz. Muhammed!
Sağanak nur yağmurları inerken yedi kattan,
O gece Sendin gelen ezel kadar uzaktan.
Melekler her zerreye müjde verirken Hak'tan,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
Güneşler o gecenin nuruna secde ederken,
Yıldızlar, meşk içinde kâinat vecd ederken,
Bütün hamd ve senalar yüce Rabb'e giderken,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,
Cehalet bayrakları birer birer inerken,
Bin yıllık küfür ateşi ebediyyen sönerken,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
O gece Save Gölü mucize ile kururken,
Kisra saraylarında sütunlar savrulurken,
Arzdan arşa âlemler, rahmetini bulurken,
O gece Sendin gelen ya Hz. Muhammed!
Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş'alesi;
Sabır doruklarında, beşerin en yücesi;
Senin cennet mekânın, fakirlerin hanesi...
Gönüller hazinesi ya Hz Muhammed!
Sen ki doğum kundağı ak bulutla örülen,
Doğar doğmaz Allah'a secde emri verilen,
Alnında, âlemlere rahmet tacı görülen,
Kâinat Efendisi ya Hz. Muhammed!
Sana şahit sonsuzlar, ezelden beri her an.
Sana şahit âyetler, her zerre ve her mekân.
Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can?
Sen her canda canansın ya Hz. Muhammed!
Miraç Gecesi bir bir açılıyorken gökler,
Seni selâmlıyorken her katta peygamberler,
Öyle bir an geldi ki durdu bütün melekler,
Hakk'a yalnız yürüdün ya Hz. Muhammed!
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin.
Dünyada dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin.
Mevlâ bütün beşeri, ümmetinden eylesin.
Sancağının altında ya Hz. Muhammed!
Hak ile kul vuslatı, o ilâhî düğünde,
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde,
Hasatları has tartan o terazi önünde,
Noksanlarım bağışlat ya Hz. Muhammed!
Biliriz ki hükmü yok bu dünya nimetinin.
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin.
Sana selât ve selâm gönderen ümmetinin,
Cennetler şahidi ol ya Hz. Muhammed!

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Yaptım,oldu ! :) Şeker hamurlu+sade kurabiye :)

Uzuuun bir zamandır dağılmayan bir kurabiye yapmak istiyordum. Hatta beceremeyince de sipariş etmiştim. Evdeki tarif defterimi karıştırırken " Papatya Kurabiye"nin tarifini buldum. Yaptım...Oldu :)





İşte tarifim...




Papatya Kurabiye

1pk margarin
1cay bardağı sıvı yağ
1,5 su bardağı pudra şekeri
2 yumurta
1pk kabartma tozu
1pk vanilya
Un
(İki renkli isteyenler hamuru yaptıktan sonra yarsuna kakao katabilir)

Un ve kabartma tozu hariç tüm malzemeyi geniş bir kaba alıp katistiyoruz. Sonra un ve kabartma tozunu ekliyoruz.hamur kıvamina gelince bir poşete sarıp dolapta yaklaşık yarım saat dinlendiriyoruz. Daha sonra şekil verip yağlı tepside pişiriyoruz...

Arzunuza göre şeker hamuru ile süsleyerek de yapabilirsiniz :)))